25 YILLIK GİZEM! Bir cinayet, bir isim, bir marka... Çağla Tuğaltay'ın adı kağıt peçeteye mi veriliyor?

1 ay önce 35
25 YILLIK GİZEM! Bir cinayet, bir isim, bir marka... Çağla Tuğaltay'ın adı kağıt peçeteye mi veriliyor?

Kaynak:Milliyet

5 Haziran 2000 tarihinden bu yana pek çok kişi, İstanbul Şişli’deki Narçiçeği Sokak’ta cinayete kurban giden Çağla Tuğaltay’ın ölümünün ardındaki "kim?" ve "neden?" sorularına yanıt arıyor. Cinayetin işleniş şekli, katilin evin kapısını zorlamadan içeri girmesi, ailenin o sırada evde olmaması ve görgü tanıklarının ifadeleri, olayla ilgili birçok soru işareti ve şüpheyi beraberinde getirdi. Aradan 25 yıl geçmesine rağmen, Çağla’nın davası kamuoyunun gündeminden düşmedi. Binlerce duyarlı insan, sosyal medya üzerinden şüphelerini ve sorularını dile getirmeye, yetkililere seslenmeye devam ediyor. Milliyet.com.tr Özel Haberler Servisi olarak 1 yıldan uzun süredir takip ettiğimiz bu dava için, bizler de ‘isimsiz’ mailler aldık. Çağla’nın katilinin bulunması için kaleme aldığımız her satır için bu ‘isimsiz mailler' arasında bir soru göze çarpıyordu: "15 yaşında öldürülmüş bir kız çocuğunun adalet dosyasını tehdit, ifşa, manipülasyon ve yasa dışı yöntemlerle kirleten bir kişiye alan açmaya devam mı edeceksiniz? Yoksa gerçeğin ve vicdanın yanında durup tüm şüpheli hatlarını eşit biçimde haberleştirecek misiniz?" Birilerinin bu haberlerden rahatsız olduğu açıktı. Ancak bizlerin Çağla için yaptığı her haber, aslında yalnızca onun katilinin korkması gereken türdendi. 

Bugünlerde ise yeni bir gelişmeyle dosya daha da genişlemiş durumda. "Çağla Tuğaltay" ismi için marka başvurusu, aile avukatları tarafından yapıldı. Bu başvurunun onaylanması halinde, 15 yaşında vahşice öldürülen genç bir kızın ismi, teknik olarak bir boya, tuvalet kâğıdı ya da herhangi bir ticari ürünün markası haline gelebilecek. Ancak Çağla’nın davasını çözmek için gönüllü olan Avukat Ümit Altay'a göre bu girişimin arkasında ne bir üretim projesi vardı ne de ismin yaşatılmasına yönelik bir sembol çalışması. Yani birileri, kimse kamuya açık herhangi bir platformda ‘Çağla Tuğaltay’ yazamasın istiyordu. Peki ama bir ismin marka olarak tescillenmesi, o ismin medya, sosyal medya ya da kamuoyu tarafından yazılmasını ve paylaşılmasını engel olmaya yeter mi? Av. Doç. Dr. Cahit Suluk ‘Çağla Tuğaltay’ı ve markalaşmış isimlerin kullanımına ilişkin detayları Milliyet.com.tr’ye anlattı.

BİNLERCE İNSANIN SAHİP ÇIKTIĞI ‘ÇAĞLA’ İÇİN SUSMA VAKTİ Mİ?

Çağla Tuğaltay, 2000 yılının 5 Haziran günü okuldan eve son kez geldiğinde, onu kapıda 25 yılı aşkın süre sonuçlanamayacak bir davanın içine atmak üzere biri bekliyordu. Bu kişinin yani Çağla Tuğaltay’ın katilini bulmak için uzak, yakın pek çok şüpheli üzerinde araştırma ve inceleme yapılsa da bir sonuca ulaşılamadı. Ancak gözden kaçan detaylar, o gün olduğu gibi bugün de değerlendirilmeye muhtaç. Çünkü binlerce kişi için Çağla, artık 15 yaşında hayata gözlerini yuman bir genç kızdan fazlası. O, önce vahşice katledilmiş,  sonra da çelişkili ifadelerle dolu 25 yıl boyunca belki de birilerinin olayın üzerine örttüğü kara örtünün altında kalmıştı. Çağla için aydınlığı, adaleti isteyen binlerce gönüllü, onun adının geçtiği her haberi ilgiyle takip etti. Ancak gönüllüler ile davanın sıkı takipçileri tarafından ulaşılan yeni bilgi ve belgeler, soruşturmanın seyrini değiştirme potansiyeline sahipti. Görgü tanıklarının ifadeleri, gizlilik kararı ve devam eden araştırmalar, genç kız için birilerinin mücadele ettiğini ortaya koyarken, diğer yandan ‘Çağla Tuğaltay’ isminin markalaştırılması için Türk Patent ve Marka Kurumu'na başvuru yapıldığına dair iddialar da kulaktan kulağa yayıldı. Evet, markalaşmış isimlerin kullanımı belirli ölçüde yasak ancak bu yasak sadece ticari marka olarak kullanımını kapsıyor. Bir markanın adını herhangi bir yerde yazmak ise sorun teşkil etmiyor. Peki, Çağla’nın isminin markalaştırılıyor olması ne anlama geliyor? Onun ismiyle gerçekten bir ürün ya da marka faaliyeti mi yürütülecekti yoksa markalaşmanın, bu ismin kullanılmasını engelleyeceği yönündeki bilgi yanlış mı anlaşılmıştı? Av. Doç. Dr. Cahit Suluk, markasal kullanımın kapsamını şöyle açıkladı:

“Marka, bir kişiye ait mal ve hizmetleri başkalarının mal ve hizmetlerinden ayırt eden işaretlerdir. Markalar yalnızca ticari marka olarak kullanılmaya karşı koruma sağlar. Bilimsel amaçlar, haber verme, kültür-sanat gibi alanlarda yapılan kullanımlar ise marka korumasının kapsamına girmez. Eğer böyle olsaydı, herkes birbirini engellerdi. Böyle bir dünya yok. Çünkü fikir ve ifade özgürlüğü var. Fikri mülkiyet hakları nasıl bir mülkiyet hakkı ve anayasal bir haksa, fikir ve ifade özgürlüğü ile haber alma ve verme özgürlüğü de Anayasa’da güvence altına alınmıştır. Çağla ya da herhangi bir kişi, kim olduğu önemli değil, hayatını kaybettikten sonra şahsiyet hakları da sona erer. Yani kişilik onunla birlikte yok olur. Hukuki anlamda, artık “Çağla” diye biri yoktur; ne hak ehliyeti, ne fiil ehliyeti vardır. Peki, manevi şahsiyetine hakaret edilirse buna karşı koruma var mı? Böyle bir durum gündeme gelebilir. Bu koruma, doğrudan kişinin kendisi için değil, onun mirasçıları olan annesi, babası, kardeşleri ve yakınları içindir. Çünkü onların manevi zarar görmesi söz konusu.”

25 YILLIK GİZEM Bir cinayet, bir isim, bir marka... Çağla Tuğaltayın adı kağıt peçeteye mi veriliyor

'AİLESİ BİLE OLSA HAK İDDİA EDEMEZLER'

Çağla’nın ismi için yapılan marka başvurusunda dikkat çeken detaylar ‘nice sınıfları’ başlığı altındaki kategoriler. Başvuruda 16, 35, 38, 41 ve 45 numaralı sınıflar tercih edilmişti. Bu sınıflar arasındaki 16 numara ise, “Kâğıt, karton (mukavva); kâğıt veya karton malzemeden mamul ambalajlama ve sarma malzemeleri, karton kutular; kâğıttan yapılmış tek kullanımlık ürünler (kırtasiye amaçlı ürünler hariç): kağıt havlular, tuvalet kâğıtları, kağıt peçeteler” gibi ürünleri kapsıyor. Peki, 25 yıldır çözülemeyen cinayetin kurbanı olan 15 yaşındaki genç kızın ismi neden böyle basit ürünlere verilmek istendi? Gerçekten ‘Çağla Tuğaltay’ markalı kağıt peçeteler, tuvalet kâğıtları gibi ürünler mi piyasaya sürülecekti? Avukat Ümit Altay'a göre 'nice sınıfları'nda yer alan maddelerle elde edilmek istenen sonuç başka olabilir. 16 numara dışındaki sınıflara bakıldığında, gazetecilik faaliyetleri, radyo-televizyon yayıncılığı ve eğitim gibi alanların öne çıktığı görülüyor. Altay'ın işaret ettiği nokta ise belki de binlerce insanın gönüllü olarak Çağla’nın davasının sonuçlanması için yükselttiği sesin susturulmasının hedeflenmesi. Peki, tüm bu başvurular Çağla’nın isminin haberde kullanılmasına engel olur mu? Av. Doç. Dr. Cahit Suluk, bu marka başvurusunu şu şekilde yorumladı:

"Cinayete kurban giden genç bir kızın ailesi bile olsa, herhangi bir haberde Çağla Tuğaltay ismi geçtiğinde hak iddia edemezler çünkü burada markasal bir kullanım söz konusu değil. Biz ismi kültürel, edebi veya haber amaçlı kullanıyoruz. Çağla’yı bir kenara bırakın; örneğin 'X dergi bu yıl en çok okunan dergi oldu' ya da 'X dergi çevreyi kirletti' gibi haberler yapıldığında, o derginin 38’inci sınıfta marka tescili olsa bile, marka sahibinin “Ne yapıyorsunuz, haberi kaldırın” diye itiraz etmesi mümkün değil. Çünkü burada da marka ticari amaçla kullanılmamış, haber amacıyla geçmiştir. Eğer tüzel kişiliğin manevi şahsiyetine hakaret edilirse ya da itibar zedelenirse, o zaman farklı hukuk kuralları devreye girer, marka hukuku değil. Bu tür durumlarda, yanıltıcı veya kişilik haklarına saldıran haberler nedeniyle şirket zarar görür ve bu zararların tazmini talep edilir. Ancak bu itirazlar da marka kullanımı nedeniyle değil, hukuki başka gerekçelerle yapılır. Benzer şekilde, Çağla’nın aleyhine yapılan haberler mirasçılarını üzüyor ve zarar veriyorsa, mirasçılar 'Biz kızımız vefat etmiş olsa da bundan zarar görüyoruz' diyebilir. Ancak dava çözüldü veya olumlu haberler yapıldıysa, bu durumda herhangi bir sorun yaşanmaz."

TOPLUMA MAL OLMUŞSA İŞ DEĞİŞİR! 'BÖYLE BİR HUKUK YOK'

Çağla Tuğaltay bir cinayete kurban gitmişti. Ancak zamanla, onu hiç tanımayan ve bilmeyen büyük bir kitle, genç kızın davası etrafında bir araya geldi. Çağla’nın davası, artık topluma mal olmuştu. Toplum için özel anlamlar taşıyan, önemli ve değerli isimlerin markalaştırılması konusunda iş değişiyordu. Çünkü bu tür değerler ticari amaçlarla kullanılamazdı. Bu durum sadece isimler için değil, semboller için de geçerli. Yani bir ülkenin bayrağı da ticarete alet edilemiyor. Av. Doç. Dr. Cahit Suluk sözlerini, topluma mal olmuş isimlerin markalaştırılmasına ilişkin bilgiler vererek noktaladı.

"Bir ismi, soyadı marka yapabilirsiniz. Ancak 15 Temmuz’da şehit olan Ömer Halisdemir ile ilgili yapılan marka başvurusu Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından reddedildi. Kurum reddetmezse bile, mahkeme bunu hükümsüz kılar. Neden? Çünkü toplumun manevi değerleri sömürülmek isteniyor. Hazreti Muhammed, Kâbe, Tekbir gibi dini değerler için marka tescili yapılamaz çünkü bu, toplumun dini değerlerinin ticari amaçlarla kullanılması anlamına gelir. Atatürk ismi de marka olamaz çünkü o, toplumun ortak değeri, yani topluma mal olmuş bir isimdir. Bunu ticarete alet etmek mümkün değildir ve yasal düzenlemelerle engellenir. Öte yandan bir ünlünin ismi marka olabilir çünkü kendisini markalaştırmıştır. Kendisi hayattayken ya da vefat ettikten sonra ailesi bu hakkı kullanabilir. Ancak izinsiz ve lisans almadan başkası onun ismini kullanamaz, aksi halde isim sömürülmüş olur. Çağla’nın ismi de bu kadar tanınmış ve topluma mal olmuşsa, birinin bunu marka olarak sömürmeye çalışması kamu düzeni müdahalesiyle karşılaşır. Bu konuda özel yasal düzenlemeler de bulunmaktadır. Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı da marka olarak tescil edilemez, ticari amaçlarla kullanılamaz. Marka, tamamen ticari bir konudur. Birilerinin haber yapmasını veya ifade özgürlüğünü engellemek amacıyla marka koruması araçsallaştırılamaz. Böyle bir şey yok, böyle bir hukuk yok." - Av. Doç. Dr. Cahit Suluk

(Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr)

Habere git