ABD ile ilişkiler tezkere öncesine mi dönüyor

1 ay önce 45

Tezkere kararı sonrasındaki 22 yılda Bush, Obama ve Biden yönetimlerinin Türkiye’ye yaklaşımında hep bunun izleri vardı.

Çünkü ABD’nin kendi anladığı ‘müttefiklik’ biçimindeki kırılma eşi görülmemiş biçimdeydi.

Başkanlığının ilk döneminde mevcut düzenle güreşmeye çalışan Trump yönetiminin de bu yaklaşımdan uzaklaştığını söylemek pek mümkün değil.

Yine de önceki gün, ABD Başkanı Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Beyaz Saray’da ağırlama biçimine ve kullandığı dile bakınca Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir sayfa açılmış gibi görünüyor.

İki liderin kişisel ilişkileri kadar, detaylarına ilerleyen günlerde vakıf olacağımız ekonomik anlaşmalar da önemli etkenler.

Peki Türk-Amerikan ilişkileri 1 Mart tezkeresi öncesine döner mi?

Şunu belirtmek gerekir ki bölgedeki etkisine, Avrupa Birliği ve İsrail’le ilişkilerine bakıldığında bugün Türkiye 2003’tekinden çok farklı bir noktada.

Aynı şekilde 22 yıl öncesine kıyasla bugün Avrupa Birliği ve İsrail de farklı noktadalar.

Eski kıtanın güç kaybettiği açık. AB ülkeleri son 10 yılda kendi içinde yaşadığı siyasi ve ekonomik kargaşalarıyla birliğin ‘dünya liderliği’ iddiasından çoktan vazgeçmiş görünüyor. Zaten bu konuda ne takatleri ne de açık bir vizyonları var.

İsrail yönetimi ise Gazze’de uyguladığı katliam dolayısıyla ABD hariç neredeyse bütün Batı’nın desteğini kaybetmiş vaziyette.

Tutuklanmadan yolculuk yapabilmek için Avrupa’nın etrafından dolanmak zorunda kalan bir İsrail başbakanı tarihte görülmüş şey değil.

Ancak bugün 22 yıl öncesine göre en büyük değişim şüphesiz ABD’de yaşanıyor.

İkinci dönemiyle birlikte Trump, ABD müesses nizamının kodlarını kırıp fabrika ayarlarını değiştiriyor.

Yapıcı olabildiği kadar yıkıcı da olabilen bir siyaset biçimi yürütüyor.

Bu konuda ise en çok pratik anlaşmalara, iyi anlaşabildiği liderlere, bölgesel güçlere ve ittifaklara inanıyor.

Şimdi, bu yeni dünya düzeninde daha önce haritada çizilmemiş bölgelerde yolculuk yapıyoruz.

Böyle değerlendirildiğinde Türkiye-ABD ilişkilerinde 1 Mart tezkeresinin ötesinde yeni bir ittifak süreci yaşanabilir. Ancak bu müttefiklik eski denklemdeki gibi değil, yeni dünya düzenine uygun bir şekilde biçimlenir.   

ABD ile ilişkiler tezkere öncesine mi dönüyor

GAZZE’YE HAMAS YERİNE BLAIR TEKLİFİ

BU köşeyi takip edenler hatırlayacaktır. İngiltere eski başbakanı Tony Blair bir süredir ABD’nin Gazze planı için Trump yönetimiyle çalışıyor.

Blair açısından bu çalışmalar meyvesini vermiş.

Önceki gün Beyaz Saray’ın, Tony Blair’in Gazze’de geçici bir yönetimin başına getirilmesini öngören bir plana destek verdiği ortaya çıktı.

Yani Amerikan planına göre savaş sonrası Blair, Hamas yerine Gazze yönetiminin liderliğini üstlenecek.

5 yıllık bir geçiş yönetiminin başında olacak Blair’ın 25 kişilik bir sekretarya ve 7 kişilik bir kurul ile Gazze’nin yeniden inşası, yasama ve güvenlik konularını şekillendirmesi planlanıyor.

İngiltere başbakanlığı döneminde Irak savaşına desteğiyle Blair, bölgede tepki çekebilecek bir isim.

Başbakanlık görevi sonrasında 8 yıl görev yaptığı Ortadoğu Özel Temsilciliği de tartışmalıydı.

Sanırım Blair’ı bir süre de Gazze üzerinden tartışacağız.

ABD ile ilişkiler tezkere öncesine mi dönüyor

‘WOKE’UN SON KURBANI: JAGUAR

SON yıllarda yükselen aşırı sağ siyasi akımlarla birlikte dünyaya mal olan kavramlardan biri ‘woke’. İngilizcede “uyanık olma”, “hassas” olma anlamında kullanılıyor.

Amerikan muhafazakârları, solcuları, ırkçılık karşıtlarını ve LGBT hareketini ‘woke’ olarak nitelendiriyor.

‘Woke’ içerikli reklam ve kampanya yapan markaların batacağına ilişkin bir inanç var.

Nike’tan Disney’e kadar “liberal” kampanyalar yürüten markaların son yıllarda yaşadığı zararlar bu kapsamda yorumlanıyor.

Bugünlerde konuşulan ‘Woke’un son kurbanlarından biri, ünlü otomobil firması Jaguar.

Otomotiv devi geçen sene çok tartışılan bir kampanya ile tarihi maskülen imajını yerle bir etmiş, sıçrayan jaguarlı logosunu ince bir yazıyla değiştirmişti.

Önce şirketin otomobil satışlarının düştüğü iddia edildi ve yalanlandı. Ardından Jaguar büyük bir siber saldırıya maruz kaldı.

Öyle ki birkaç ülkeye yayılan üretim bandı durmak zorunda kaldı. Birkaç gün önce Jaguar’ın iflas etmemesi için İngiliz hükümetinin küresel markasına destek vereceği açıklandı.

Sanal saldırının ‘woke’ hareketiyle ilgisi bilinmiyor. Ama dünyaya hâkim olan siyasi hava ekonomi dünyasını da boş geçmiyor.

ABD ile ilişkiler tezkere öncesine mi dönüyor

100 KM YÜZÜP PİŞMAN OLAN MÜLTECİ

BİR açık deniz yüzücüsü olarak, Fas’tan İspanya’ya yüzerek geçen 23 yaşındaki Mısırlı mültecinin hikâyesini hayretle okudum.

Rafie Nadi, kaçakçılara verecek parası olmadığı için bir arkadaşıyla birlikte Fas’tan İspanya’ya yüzerek geçmeye karar vermiş.

Bunun için palet, simit ve yüzücü mayosu alıp uzun uzun antrenman yapmışlar. Tüm amaçları 5-6 saatlik bir yüzüşle Fas’tan İspanya’nın Kuzey Afrika’daki toprağı Ceuta’ya ulaşmakmış.

Bir gece suya atlamışlar, hesap hatası ve akıntı dolayısıyla birbirlerini kaybedip Akdeniz’in ortasına sürüklenmişler.

Nadi, iki günlük hayatta kalma mücadelesi sırasında denizde gördüğü birkaç tekneye el sallamış fakat kimseyi durduramamış.

İki günün sonunda 100 kilometre uzakta İspanya’nın tatil beldesi Benalmadena açıklarında yatla Avrupa turuna çıkmış bir çift tarafından kurtarılmış ve İspanyol polisine teslim edilmiş.

Büyük bir tesadüfle, imkânsız bir parkuru tamamlayıp İspanya’ya sığınmacı olarak başvurmuş.

İşin daha enteresanı orada da aradığını bulamamış.

Onca hayatta kalma mücadelesinin ardından “Avrupa’daki duruma baktığımda bu kadar acı çekmeye değmezmiş” demiş.

Kendisini yakında bir sokak röportajında görürsek şaşırmam.

ABD ile ilişkiler tezkere öncesine mi dönüyor

Habere git