Zebra.
Siyah beyazdır.
Kendi bedeninde bile zıtlıktır, karşıtlıktır, renk olarak değil, fikir olarak, görüş olarak, siyah da vardır, beyaz da vardır, bizatihi demokrasidir.
Derisi siyah da, şeritleri mi beyazdır, yoksa derisi beyaz da, şeritleri mi siyahtır, tamamen senin niyetine bağlıdır, kimine göre ak’tır, kimine göre kara’dır, dedim ya, özgür düşüncedir.
Asidir zebra... Sırtına binemezsin. Gem vuramazsın. Ama, doğadaki en iyi huylu canlılardan biridir, hoşgörülüdür, dostanedir, tıpkı insanlar gibi sosyal varlıklardır, tıpkı toplum gibi birlikte ve kalabalık halinde yaşarlar.
Barışçıldırlar, yaşadıkları ortamda kimseye düşman değildirler, kimseye garezleri yoktur, kimseye saldırmazlar, faunada herhangi bir başka canlıya zarar verdikleri görülmemiştir, tarihte örneği yok, sakindirler, huzurludurlar.
Gel gör ki, karıncayı bile incitmedikleri halde, daima risk altında yaşarlar, daima tehlike içindedirler, çünkü, vahşi hayvanların hedefidirler. Buna rağmen asla saklanmazlar. Cesurdurlar, mangal yürekli denir ya, öyledirler, merttirler, her yönden tehdit gelebildiği halde, ürkmek tırsmak yerine, meydan okurcasına açık alanda gezerler.
Türkçesi zebra’dır, İngilizcesi de öyle, Almancası da öyle, İtalyanca, Lehce, Danca, Macarca, Çekçe, Portekizce, İspanyolca, Rumence, Boşnakça, İsveççe, hemen her lisanda zebra’dır, evrenseldir.
Eşek gibi değildirler, kafaları çalışır, önsezilidir, bön bön bakmazlar, iyi görürler, iyi duyarlar, iyi koku alırlar, hissederler.
Vatandaş gibidirler, her namuslu vatandaş gibi gerçek kimlikleri vardır, sahte kimlikle dolaşmazlar, her birinin siyah beyaz şeritleri diğerlerinden farklıdır, insanların parmak izi gibidir, adıyla sanıyla yaşarlar, ömürleri boyunca hangisinin kim olduğu bellidir.
Kim olduklarını gösteren o siyah beyaz şeritleri sayesinde, parçalayıcı dişleri, yırtıcı pençeleri, pırrr diye uçacak kanatları olmadığı halde, en vahşi ortamlarda bile gayet rahat, gayet serinkanlı yaşayabilirler. Çünkü... Baş düşmanı olan aslanlar, kaplanlar, leoparlar filan, renk körüdür, aslanlar mesela, yeşili sarıyı, siyahı beyazı ayırt edemezler, sadece hareketi görürler, hareket eden hedeflere şuursuzca saldırırlar, açık alanda hareketsiz duran zebraları işte bu yüzden gözden kaçırırlar! Kavurucu sıcakta topraktan yükselen buhar, görüş alanını titretir, zebra şeritlerini rüzgarda salınan ot yığınlarına benzetir aslanlar, kaplanlar, kafaları karışır, pusuya yatarlar, hata yapılmasını beklerler, biri kıpırdarsa, derhal saldırırlar. Saldırırlar ama hangisine? Toplum gibi kalabalık halinde, topluca gezinen zebralar, tehlike yaklaşınca, çil yavrusu gibi dağılarak her yöne doğru koşmaya başlarlar. E hepsi tıpatıp birbirine benziyor, aslan birini gözüne kestirip, netleştirip, saldırı planı yapamaz, ona mı saldırayım buna mı saldırayım derken, kafası iyice allak bullak olur, birini yakalayayım derken hepsini elinden kaçırır.
Yani?
Ortam doğal ortamsa, başkaca dış faktör yoksa, herhangi bir suçu günahı olmadığı halde durup dururken saldırıya uğrayan zebralar, hayatta kalır.
Peki ya doğal ortam bozulursa?
İşte o zaman fenadır, az önce anlattığım gibi en somut tehlikeler karşısında bile, en ciddi tehditlere aldırmadan, saklanmadan, korkmadan, çekinmeden, açık alanlarda mertçe dolaşan zebralar, namlunun ucunda mesela, çaresizdirler.
Hani denir ya, tüfek icat oldu mertlik bozuldu, mertlik bozulunca doğal ortam da bozulur, avcı tüfeğini doğrultur, dürbünüyle nişan alır, tetiği yoklar, basar, drann!
Zebra koşuşu başlar.
O drann sesiyle içgüdüsel start verilmiştir, etrafta aslan kaplan yoktur ama, drann sesinden belli, topluca, yan yana, omuz omuza, çılgınlar gibi koşmaya başlarlar, koşarlar koşarlar koşarlar, uzaktan bakarsın, yırttılar galiba dersin, kurtuldular zannedersin, çok şükür biri düşmediğine göre, umutlanırsın, herhalde ıskaladı dersin, ama, avcı o sırada sinsice gülümsüyordur. Koşarlar koşarlar koşarlar, çılgınca, üç dakika, beş dakika, topluca koşarlar, tık... Biri tökezler ve düşer. Vurulmuştur. Çünkü, drann sesinden sonra sısss diye havada ıslık çalarak süzülen mermi, pufff diye saplanmıştır birinin vücuduna, o anda her şey bitmiştir aslında, mermiyi yiyen farkında değildir, hangisine denk geldiğini bilmeden, yürekleri ağızlarında, heyecanla, birbirlerinden ayrılmadan, koşarlar koşarlar koşarlar, kanı boşalana kadar, son damla, ve biri düşer.
★
Zebra... Toplumdaki sıradan insanlardır.
Vahşi ortamda, kimseye zararları olmadan, kimseye kin gütmeden, kimseye saldırmadan, huzurlu şekilde hayatını sürdürmeye çalışan, evrensel değerleri benimsemiş, demokrasiye, özgür düşünceye inanan, zıtlıkları bünyesinde barındıran, hoşgörülü, barışçıl, kimseyi kandırmayan, kimseye biat etmeyen, sıradan insanlardır.
Evet... Bu anlattıklarımın hepimize tanıdık gelmesi, zebra koşusunun neticesinde hepimizin çok üzülmesi, havada sısss diye ıslık çalarak süzülen o mermiyi, pufff diye vücudumuza saplanmış gibi hissetmemiz, ondan.
Kimseye garezimiz olmadığı halde, toplum içinde dostane şekilde yaşadığımız halde, sosyal varlıklar olarak kalabalık halinde, birbirimize saygı duyarak, birbirimizi rahatsız etmeden, işimizde gücümüzde namusumuzla çalıştığımız halde, daima yüreğimizin ağzımızda olması, ondan.
Sabah evden çıkıyoruz, akşam eve dönene kadar veya gece yatıyoruz, sabahın ilk ışıklarıyla uyandığımızda, öngöremediğimiz saçma sapan tehditlere-tehlikelere maruz kalarak, o mermi metaforu acaba hangimize veya hangi sevdiğimize denk gelecek diye, acaba bugün hangi sevdiğimiz düşecek diye, yüreğimizin ağzımızda olması, bu adaletsiz ortamda sürekli panik halinde, zebra koşusu halinde yaşamamız, ondan.
★
Ekrem İmamoğlu, Esenyurt, Beşiktaş, Beykoz, Şişli, Büyükçekmece, Gaziosmanpaşa, Avcılar, Adana Seyhan-Ceyhan, Aykut Erdoğdu, Fatih Altaylı, kurultay, şimdi Tunç Soyer, sürek avıdır bu... Zebra koşusudur.