Rojin cinayetine ilişkin bilgi verene 25 milyon lira hediye

2 saat önce 32

Sedat Peker, Türkiye’den yasal yollarla ayrılıp yurt dışına çıktıktan sonra ülkemizde yaşanan kirlilikleri, bazı siyasetçilerin çıkar gruplarıyla ilişkilerini ortaya koyan açıklamalar yaptı. İzleyenleri şaşırttı. 

TBMM’de Sedat Peker’in adı sıkça gündeme geliyor. Peker’in şehit ailesine ev alması, gazi polisin tedavisini üstlenmesi gündem belirliyor. Örneğin İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz, “Öldürülen Ahmet Minguzzi’nin ailesini mahkemede ve sokakta Peker koruyor” dedi. CHP’li Salih Uzun “Peker’in avukatının, Minguzzzi’nin avukatlığını üstlenmesinden sonra aileye tehditlerin durduğunu” anlattı. Peker’in en çok ilgilendiği konu Rojin Kabaiş’in öldürülmesi.

‘ADIMLA TEHDİT EDİLDİ’

1- Rojin’in şüpheli ölümüyle ilgili ne dersiniz?

Ben kız evlat babasıyım. Olayı ilk duyduğumda çok üzüldüm. Sonra Özcan Bayram isimli Vanlı arkadaşımız X platformu üzerinden bana mesaj yazıp “Rojin cinayetiyle ilgili araştırma yapıp yazı yazdığımızdan dolayı sizin adınız kullanılarak tehdit ediliyoruz. Arabamı kurşunladılar” dedi. Türkiye’den bir iki kardeşime “Bu arkadaşla irtibat kurun. Tehdit eden şahıs kimmiş öğrenin” dedim. O şahsa ortak dostumuz vasıtasıyla haber yolladım.

Rojin kardeşimizin intihar etmediğine, öldürüldüğüne inandığımı söyledim. Bir daha bu konulara karışmaması yönünde kendisini uyardım. Sonrasında Rojin kardeşimizin öldürülmesi olayına dahil olmam gerektiğine karar verdim.

‘AİLESİNE ULAŞTIM’

Rojin’in babasına ulaşması için avukatım Ersan Barkın’a ricada bulundum. Rojin kardeşimizin cinayetinin aydınlatılabilmesi için ailenin yanında olduğumuzu, elimden bir şeyler gelirse katkı sağlamak istediğimi söyledim. Sağolsunlar olur verdiler. Zaten ikinci adli tıp raporu çıktıktan sonra şüpheye yer bırakılmayacak şekilde Rojin kardeşimizin birden fazla insan tarafından tecavüze uğrayıp katledildiği anlaşıldı. Baba Nizamettin Bey en başından itibaren bu olayı bilenlerin üniversiteden ya da çalıştıkları işten atılma korkusuyla, başlarına bir şey gelir endişesiyle konuşamadıklarını söylüyordu.

‘İLK KEZ AÇIKLIYORUM’

Saygı abi sizinle yapmış olduğum bu röportaj vasıtasıyla Türkiye kamuoyuna şunu açıkça söylemek isterim: Rojin kardeşimizin cinayetini aydınlatacak bilgi, belge ve delili kim sağlarsa kendisine 25 milyon lira tarafımdan hediye olarak verilecektir.

Öğrencilerse üniversiteden atılmayı sorun etmesinler. Bu parayla dünyanın en iyi üniversitelerinde okuyabilirler. Çalıştıkları yerden (üniversite) atılacaklarını düşünüyorlarsa, bu parayla kendilerine yeni bir düzen rahatlıkla kurabilirler. Canlarına bir zeval geleceğini düşünüyorlarsa onlara şunu söylemek isterim: Türk polisi, jandarması onları mutlaka korur. Ancak bunun ötesinde bu ülkenin namuslu her ferdi gibi ben de bu bilgiyi verenleri korumak için sahip olduğum tüm imkanları seferber ederim.

‘VİCDAN ORTAK DEĞER’

Sosyal medyada Rojin kardeşimizin öldürülmesiyle ilgili çok iğrenç yazılar gördüm ve duydum. Bu korkunç olayda bile bazıları Türklük, Kürtlük yorumu yaptı. Ahmet Minguzzi kardeşimizin katledilmesiyle ilgili karşılaştırma tarzı şeyler gördüm. Bu zavallı insanlara söyleyeceğim tek söz, Rojin kardeşimiz gibi masumların başına gelen bu insanlık dışı olaylarda dinler, ırklar, mezhepler karşılaştırması yapılmaz. Tüm insanlığın ortak değeri olan vicdan, merhamet ve üzüntü konuşur. 

Cezaevindeki Fatih Altaylı’ya mektup yazdım

2- 2021’deki videolarınızda anlattığınız hemen  her şey doğru çıktı. Bu konuyla ilgili ne söylersiniz?

Ben dostlukların da düşmanlıkların da namusluca yapılması gerektiğine inanan bir insanım. Benim aileme haksızlık yapan insanlara karşı verdiğim mücadelede de namuslu davrandım. Ne bir eksik söyledim ne de bir fazla. Ben, tarihi kişiliklerin hayatlarını çok incelediğim için olsa gerek, düşmanlarıma karşı bile hep adil oldum. Son günlerde yaşadığım bir örnekle anlatmak isterim.

‘ŞİRİN GÖRÜNMEK İÇİN...’

Gazeteci Fatih Altaylı tutuklandığında kendisiyle herhangi bir sebepten dolayı arası kötü olan, arası iyi olduğu halde iktidara şirin görünmek isteyen herkes Fatih Altaylı’yı kötüleyen, hakaret eden sayısız paylaşım yaptı.

Herkes ne söyleyeceğimi bekliyordu çünkü takdir edersiniz ki hem davalık olduk hem de birçok kez karşılıklı olarak gerildik. Hiçbir şey söylemedim. Yine sizin bu röportajınız sayesinde tüm kamuoyunun öğreneceği şu tavrı sergiledim. Kendisine bir mektup yazdım. Avukatım Ersan Barkın bu mektubu Sayın Fatih Altaylı’ya cezaevinde iletti.

‘ŞEREF DUYARIM’ MESAJI

Mektubumda öncelikle geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Aramızda çok uzun yıllardır sorunlar olduğunu, bu sorunlarda kimin haklı kimin haksız olduğunu aramadığım tarzında cümleler yazdım. 2004’te cezaevine girerken basında aylarca süren haksızlığa maruz kaldığımı, birçoğu tanıdığım gazeteciler oldukları halde yolladığım düzeltme yazılarını yayınlamadıklarını, bir tek kendisinin düzeltme hakkımı kullandırdığı için aramız her ne kadar kötü olsa da kendisine içten içe hep saygı duyduğumu söyledim. Kendisinin dik kafalı biri olduğunu, başta ben olmak üzere kimseden bir yardım istemeyeceğini bildiğimi ancak yine de ceza yatmış biri olarak söylemek zorunda olduğumu, kendisi için yapabileceğim bir şey olursa bundan şeref duyacağımı söyledim.

ASLA KÖTÜ SÖZÜM OLMADI

Aramız kötü olsa da kendisi tutuklanınca hakkında asla kötü bir söz söylemediğimi (ben düşene vurmam) düşmanlıkların bile namusluca yapılması gerektiğine inandığımı söyledim.

Saygı abi, yaşadığım haksızlığın acısı kalbimde hiç azalmıyor. Ancak aileme karşı yapılan o saygısızlığın yakıcı nefreti içimdeyken bile asla yalan söylemedim. Çünkü sözlerime değer veren insanlara karşı mahcup duruma düşmem, daha da kötüsü onları bir başkalarına karşı mahcup duruma düşürmem benim için ölümden bile kötü olurdu. Dostluklar da düşmanlıklar da namusluca yapılmalı.

‘Siyasiler geçicidir’

3- Muhalefet “Ülkede adaleti Sedat Peker sağlıyor. Devlet acze düşünce Sedat Peker devreye giriyor” dedi. Ne demek istersiniz?

Öncelikle Türkiye’nin gündeminde devamlı yer bulmak için özel bir gayretimin olmadığını söylemek isterim. Sorunuzda geçen konuları ben de gördüm. Bu konuda söyleyeceğim tek şey, çok üzgün olduğumdur. Siyasi partilerin birbirlerini sıkıştırmak için başka argümanlar üretmelerinin daha doğru olacağını düşünüyorum. Siyasiler ülke tarihinde gelip geçicidir. Ebed müddet olan devlettir. Yaşadığımız coğrafyanın neresi olduğunu bu sözleri söyleyenler bence maalesef ki unutmuşlar. Devleti, ülkemizde yaşayan insanlarımızın ayrıca da düşmanlarımızın gözünde küçük düşürecek bu tip manevralardan uzak durmak gerekir.

‘OKYANUSTA DAMLAYIM’

Bu tip hatalara düşen milletler bu coğrafyada varlıklarını sürdürebilme şansını kaybedip yok olup gitmişlerdir. Ben kendimi önce bu devletin çocuğu olarak görürüm. Gençliğimin ilk yıllarında kendime ait olan şu sözü her zaman başucumda bulundururdum: “Bir insanın onuru; vatandaşı olduğu devletin, mensubu olduğu milletin yüceliği ile eşdeğerdedir.” Ben Yüce Türk Devleti’ni okyanus olarak görür, kendimi ise yüce devletimizin yanında bir su damlası olarak kabul ederim.

Kolombiya’da, Meksika’da yaşanan gerçek karteller Türkiye’de de çok yakında oluşacak

Yeni nesil mafyalara çözüm genç yoksulluğunu bitirmek

4- Yeni nesil mafyalarla ilgili yeni söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki süreçte dini duyguları daha yoğun yaşayan insanlarımız çok uzun seneler kendilerinin ekonomik olarak fakirleştirilmeye çalışıldıklarına inandılar. Devletin hiçbir biriminde çalışmalarına, kadro almalarına müsaade edilmediğini söylediler. Yani laik kesimin hem kendi zenginlerini yaratırken hem de kendi kadrolarını her yere yerleştirdiklerine inandılar.

Kendini laik olarak adlandıran insanların kısmen şımarıklığı, kısmen de aşırıya kaçan bazı uygulamaları yüzünden (türban konusu gibi) tepki olarak dini hassasiyeti olan AK Parti hükümetini iktidar yaptılar. 20 yıldan fazla süren AK Parti iktidarı da misilleme olarak kendi zenginlerini yaratıp devlette kendi kadrolarını oluşturmaya çalıştı.

ÜLKEMİZ ÜÇE AYRILDI

Ülkemizin bu şekilde ikiye ayrıldığı söyleniyor. Ben ise ülkemizin üçe ayrıldığına inanıyorum. Nesiller boyu fakir olan, tek öncelikleri gördükleri diğer varlıklı aileler gibi yaşamak isteyen bir kesim var. Fakirlik bu kesimin DNA’sına kadar adeta işlemiş gibi. Dedelerinin babaları fakir, dedeleri fakir, babaları fakir, kendileri fakir.

Sayıca fazla olan bu insanların aşırı dindarlık ya da laiklik gibi bir öncelikleri yok. Laik yaşantısı olan zenginlerin çocuklarını görüyorlar. Dindar yaşantısı olan zengin kesimin çocuklarını görüyorlar. Bu zenginlikleri kendi alın terleriyle kazanmadıklarına, ayrıca bu çocukların ailelerinin de bu zenginliklerini çalışarak kazanmadıklarına inanıyorlar ve diyorlar ki “Biz niye zengin değiliz?”

HARACI HAK GÖRÜYORLAR

Zengin olduğunu gördükleri kesimden haraç isterken bunun hakları olduğuna inanıyorlar. Bu durum 1980’lerde ilk olarak Brezilya’da ortaya çıktı. Sonrasında şekil değiştirerek Kolombiya’da kendine zemin buldu. Şu anda da bizim ülkemizde yaşanıyor. Ülkeyi yönetenler lütfen saygısızlık kabul etmesinler ancak bence bu durumun ciddiyetinin henüz farkına varabilmiş değiller. Cezaları arttırmayla bu sorun bitmeyecektir.

Silah ve bombalar bugün olduğu gibi 14 ve 25 yaş grubu arasındaki gençlerin eline 1980 öncesi bir kez daha geçmişti. Çatışmaların, ölümlerin önlenebilmesi ancak askeri darbeyle mümkün olmuştu. Yaşadığımız bu yıllarda askeri darbe yapılamayacağına göre bu olayların yakın zamanda bitirilebilmesi bence mümkün görünmüyor. Ne kadar insanın tutuklandığı önemli değil.

O MARŞ HâLâ AKLIMDA

Genç neslin içinde kendini laik veya dindar olarak bir grubun içinde konumlandıramayan, sayıları da çok fazla olan genç insanlar hayata ve yaşadıkları topluma çok kinliler. Bu bugünün meselesi de değil aslında. Bizim çocukluğumuzda dahi yaşanacak bu günlerin emareleri görünüyordu. Çevremizde kendini farklı tarzda gören arkadaşlar vardı. Hatta o dönemlerde “serseri” isminde hepsinin söylediği marş gibi, şiir gibi bir şey vardı. Hala daha aklımdadır.

Arama hayatın cilvesine bahane/Benim adım serseri ise sana ne/Sanma ki bunu söyleten kindir/Siz iyi bilirsiniz serseri dedikleri kimdir/Silin hayalinizden o karanlık eseri/En kralından üstündür bu gördüğünüz serseri.

Bizim çocukluğumuza ait bu satırlardaki duygular bugün ortaya çıkan şiddet sarmalının bence temelini oluşturuyordu. Tabii o zamanlar bu satırlardaki duygunun bu kadar yakıcı olacağını kimse tahmin etmemiştir.

EN İYİ ÇÖZÜM

Bence devlet kanuni tedbirlere tabii ki başvurmalıdır. Ancak bunun yanında maddi durumu kötü olan ailelerin çocuklarına hiç değilse öğrencilik yıllarında arkadaşlarına mahcup olmayacak oranda burs verilmelidir. Bu ailelere kömür, patates, soğan gibi sosyal yardımların bir tık ötesine geçilerek işsizlik maaşları arttırılmalı. Fakirlik maaşları elle tutulur hale getirilmelidir.

Devlet görevinden şu veya bu sebeple ayrılmış asker ve polislerin bu gençlik yapılarıyla temasları daha örgütsel hale geldiğinde Kolombiya’da, Meksika’da yaşanan gerçek kartellerin Türkiye’de oluşmasının bence uzak tarihlerde olmadığını söylemiştim. Aynı fikirdeyim. İnşallah siyasi irade ve yüce devletimiz en iyi çözümü oluşturabilirler.

Habere git