15 Mart 1990... Organ naklinde bir dönüm noktası. Öncüsü; 3 Kasım 1975'de açtığı kapıyla, yeniden yaşam yolculuğunun mimarı Prof. Dr. Mehmet Haberal.
35 yıl önce Türkiye, Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'yı kapsayan coğrafyada, çocuklarda ilk kez canlıdan segmental karaciğer naklini gerçekleştirdi. Gül İsmet Mert’ten alınan kısmi karaciğer, oğlu Çağdaş Anıl Mert'e nakledildi. Bu sayede binlerce çocuğun yeniden yaşam yolculuğu başladı, bu nakil, bilim insanlarına da pusula oldu...
35 yıl önce Başkent Üniversitesi Hastanesi'nde Prof. Dr. Mehmet Haberal ve ekibi tarafından gerçekleştirilen karaciğer nakliyle sağlığına kavuşan, 2023 yılında torununu kucağına alan ve transplantasyon servisinde sekreterlik yapan Sabahat Başaran, yeniden yaşam yolculuğunun en güzel örneklerinden yalnızca biri. Kazakistan'dan eğitim için gelen hekimlere de günün önemini anlatan Haberal, organ bağışı çağrısını yineledi.
BEYAZ ÖNLÜK HEP ÜZERİNDE
Devletin, Ergenekon Kumpası'nda 4 yıl 4 ay cezaevinde yatırdığı dünyaca ünlü bilim insanı Prof. Dr. Mehmet Haberal, her sabah saat 07.00'de hastanede oluyor. Ekibi kendisini bekliyor. Beyaz önlük, beyaz gömlek-kırmızı kravat vazgeçilmezidir. Değişmez kuralı: "Hasta güvenliği ve sağlığı."
Servisler, katlar, vizite. Katlara asansörle değil, hep merdivenle çıkıyor. Ameliyat ekibine "Kaç ameliyatımız var?" diye soruyor. Ameliyat çıkışı, 50 yıllık dostu, çalışma arkadaşı Feyyaz Artukoğlu, "Hocam yurt dışından arıyorlar" deyip telefonu uzatıyor.
37 yıldan beri yanında çalışan Hatice Akkoç. Tam bir emektar… "Hocam şu hastamız sizi görmeden ameliyata girmek istemiyor. Gelecek misiniz?" Hoca, "Tamam" deyip ameliyathaneye iniyor. Hocalar, ameliyat sırasında da Haberal'ı her aşamada bilgilendiriyor.
Yalnız hastalarla değil, yapılacak bilimsel toplantılarla ilgili bilgiler getiriliyor. Pediatri-Yetişkin Yanıkları ve Bunları Önleme Kongresi (29-30 Mayıs) ile 19. Ortadoğu Organ Nakli Kongresi (5-7 Kasım) hazırlıklarıyla ilgili Rıfat Beşikçioğlu’ndan bilgi alıyor.
Tempo yüksek. Hastanede önemli bir toplantı var. Hoca başkanlık edecek. En az Mehmet Hoca kadar yoğun tempoyla çalışan Prof. Dr. Ali Haberal, bizi, ağabeyinin bir müzeyi andıran odasından alıp, toplantıya katılıyor.
ÇİFTLİĞİ İHMAL ETMİYOR
Saat 14.30… Mehmet Hoca toplantıdan ayrıldı. Jet hızıyla Kızılcahamam’da bulunan Tarım Çiftliği'ne gitti. İki hayvanla kurduğu çiftlikte, bugün 400 hayvan bulunuyor. Haberal, yıllar önce sağlık ve eğitimden sonra tarım ve hayvancılığın önemini vurgulamak için bu çiftliği kurdu.
Çiftlikten çıkıp Kızılcahamam’daki oteline gitti. Otelin kuruluşunu resimlerle anlattı. Oteli dolaştı, müdürü Ümit Bey’den bilgi aldı. Sadece kurumların denetimi için değil, insanların güvenlikleri ve konforları için her türlü önlem alınmasında asla taviz vermediklerini belirtti.
Tarihten bir yaprak. Yıl, 1996. Dönemin bakanlarından Nevzat Ercan ile Necmettin Cevheri, Haberal Hoca'ya "Bu oteli ancak iki yılda bitirirsin" diyor. Hoca, üç ayda nasıl bitirdiğini ve bakanları şaşırttığını anlattı.
Hocanın telefonları susmuyor. Tayyar-Bülent ikilisi, hocanın devamlı yanında olan isimler. Çalan telefonları hocaya veriyorlar. Notları aktarıyorlar.
Saygı Öztürk ve yazar Osman Yazıcı (sol), 14 Mart Tıp Bayramı'nda Prof. Haberal'a çiçek verdi.
ÜRETİM YAPMAYAN AÇ KALIR
Hocanın programı devam ediyor. "Üretim yapmayan aç kalır” sloganıyla Kahramankazan’da 2005'te kurduğu süt ürünleri, tarım ve hayvancılık tesislerine gittik. Veteriner kontrolünde, katkısız, yüzde yüz organik, son teknoloji tesislerini dolaşırken tesis müdürü İlknur Okumuşoğlu’ndan son bilgileri aldı.
Fabrikanın ilerisinde bulunan meslek yüksek okulunu gezdik. Girişte, küçük bir yerde kayganlık gördü. Görevliyi uyardı, düzeltmeleri için talimat verdi. Öğrenciler düşmesinler diye...
Telefon geldi. "Hakan Hoca'ya yönlendirin" dedi. Başka bir telefon daha geldi. "Merak etmeyin hasta kontrolümüzde" cevabını verdi. Özel kalemi aradı. "Katılamayacağım, çiçek gönderelim" talimatını verdi. Telefon trafiği devam etti. Yazmakla bitmez. Hocada durmak yok. İstikametimiz Ayaş Diyaliz Merkezi...
Eğitim ve sağlıkla dalga geçilmez, cimri olunmaz
Başkent Üniversitesi’nin temeli 1993 yılında atılmış. O tarihte tek bodur bir ağaç vardı. Kayalıklar delinerek, toprak doldurularak bugün Ankara’nın önemli akciğerlerinden birisini oluşturmuş. İlk uğrak yerimiz 12.5 dönüm alanda kurulan, Türkiye’nin en büyük vakıf üniversitesi kütüphanesi. 7/24 açık, 1700 kişilik oturma düzeni var. Öğrencilere çay-çorba servisi ücretsiz.
YENİ BİR DÜNYA KURMUŞ
Demir doğrama-ahşap atölyeleri, araştırma merkezi, konfeksiyon fabrikası, tavuk çiftliği, fırın... Fırında yediğimiz Rize-Pazar simidi yorgunluğumuzu aldı. Haberal Hoca, bu simidi kampüsteki fırında ürettirmeye başlattı. Amaç, baba mesleği olan fırıncılık geleneğini sürdürmek.
TV'si, radyosu, turizm organizasyon şirketi... Ankara, Adana ve İskenderun’da ilkokul, ortaokul ve liseleri... Kendi kendine yeten, iğneden ipliğe her şeyi kendisi üreten bir üniversite. Yeni bir dünya kuran Haberal Hoca şunları söylüyor: "Biz bunları ülkemiz için kurduk, kurmaya devam ediyoruz. Yapılamayacak çok az şey var. Eğitim ve sağlıkla dalga geçilmez. Cimri olunmaz."
GECE YARISINA KADAR HASTANEDE
Prof. Dr. Mehmet Haberal, her gün elleriyle kurduğu üniversiteye uğrar. Burada Rektör Prof. Dr. Hakan Özkardeş ve üniversite üst yönetimiyle toplantı yapar. Birimleri gezer, denetler, çalışanlarla sohbet eder. Ve ayrılır...
Prof. Dr. Mehmet Haberal hoca tekrar hastanede... Akşam hasta vizitesine çıkıyor. Hastalarla ilgileniyor, dolaşıyor. Yakın çalışma arkadaşlarının "Hoca saat 00.00’a kadar hastanede" demesi bizi daha çok şaşırtıyor.