Başak Nur GÖKÇAM
Sürdürülebilirliğin yüzde 80’i her işin tasarım sürecinde başlar. Bu nedenle tasarımın gelişmesi ve gelecek nesillere tasarım bilgisinin aktarılması kritik önem taşıyor. Bir ilkokul öğretmeninin oğlu olan Furkan Filiz, mimarlığını yürütürken Türkiye Tasarım Vakfı’nın da (TTV) Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev alıyor.
Şimdilerde ise annesinden aldığı öğretme sevgisi ile tasarım bilgi ve becerilerini Arkki Türkiye ile gelecek nesillere öğretmeyi hedefliyor. Şu ana kadar 4 bin çocuğa ulaşan Arkki Türkiye, 2025 yılı içinde ise 10 bin çocuğa ulaşmayı amaçlıyor.
Tasarım dünyasının Türkiye’nin toplumsal ve sosyekonomik gelişimine yumuşak güç olarak katkı sağlayacağına inandıklarını belirten Furkan Filiz, “Tasarım tarafında insan yetiştirebilir ve bilgiyi çeşitlendirebilirsek aslında sanayi, eğitim gibi birçok sektörde katma değer yaratan bir alanı desteklemiş olacağımıza inanıyoruz. Ve TTV olarak tasarımın var olduğu her alanda eğitim veriyoruz. Bu sahiplenme ve sorumlulukla bir şeylerin değişeceğine inanıyoruz” dedi.
Erken yaşları hedefledik
Vakıf olarak temel yaklaşımlarının problemin gelmesini beklemeden tasarım çözümüyle problemlere gitmek olduğunun altını çizen Furkan Filiz, “Bu işin doğrusu budur diye öne çıkmaktan ziyade bu konudaki uzmanları bir araya getirip ortak akılı nasıl oluşturabilirizin peşine düştük. Mimarlığın ötesinde bizim tasarım eğitimiyle alakalı da çok eksiklerimiz olduğunu zaten görüyorduk ülke olarak. Çünkü üniversite dönemi tasarım eğitimi için başlanacak çok geç bir yaş dönemi.
Yani bir zihin yapısı olarak baktığımızda tasarıma artık ilkokuldan lise sürecine kadar şekillenmiş bir zihin yapısının üniversitede bu yaklaşımla tanışması çoğu şey için çok geç oluyor aslında. Ve biz nasıl bu tasarım eğitimini erken yaşlara indirebiliriz hedefiyle hareket ettik. Türkiye’deki çeşitli uzmanları, farklı disiplinlerden tasarımla ilgili uzmanları bir araya getirip, Türkiye’de Tasarım Vakfı ne yapmalı sorusunu da birlikte tartıştık ve oradan kendimize bir önceliklendirme belirledik ve erken yaşları hedefledik” diye konuştu.
Tasarım bilgisi verimi artırır
Türkiye’nin tasarım eğitimindeki eksiklerine de değinen Filiz, “Tasarıma ayrılan emek, zaman, katma değer ve bütçeler çoğunlukla daha az önemseniyor. Tasarım, daha çok bir şeyin güzel gözükmesi odağında limitleniyor. Erken yaşta eğitim olmadığı için de bu bakış açısı değişmekte zorlanıyor.
Bu anlamda biz ne kadar erken bir şeyi değiştirirsek, etkisini aslında o kadar uzun vadede alabildiğimiz için tasarım da bu işin ilk başında yer alır. Yani eylem olarak, tasarlama eylemi, geleceğe ilişkin bir eylem zaten. O yüzden buradaki kaslar ne kadar güçlenirse, hem zaman maliyeti olarak hem ekonomik maliyetler olarak çok daha verimli bir hale gelebiliriz” değerlendirmesinde bulundu.
Kentsel alanlardaki tasarım iyileştirmeleri noktasında akıl çalıştayları yaptıklarını söyleyen Filiz, “Trabzon, Kilis, İstanbul, Giresun’da akıl çalışmaları yürüttük. Depremle birlikte rotamıza Hatay’ı da aldık. Orada belirlediğimiz bir pilot bölgede 200’e yakın mimarla tasarım koordinasyonluğu sorumluluğunu üstlendik ve oradaki dönüşümün sürücüsü olmayı amaçladık. Projeler tamamlandı, uygulamalar devam ediyor. Örnek bir dönüşüm olacağını düşünüyorum” bilgisini verdi.
Değişim ve algının erken yaşlarda geliştiğine dikkat çeken Filiz, “Bunun çözümünü ararken aslında çeşitli programların, çeşitli eğitim müfredatlarının incelemesini yaptığımızda Finlandiya’daki Arkki ile karşılaştık. Onlar 30 yıldır bunu yapan, müfredatlaştıran ve sistematik şekilde sürdürebilen bir kuruluştu.
Arkki Türkiye’yi kurma sürecimiz aslında 2020’ye dayanıyor. Ve o zaman pandemi dönemiydi. Biz çalışmalara o dönemde başlayarak, pandemi normalleştiğinde de sosyalleşme ihtiyacımızı giderecek bir kuruluş hedefiyle yola çıkmıştık. Ve bunların sonucunda da Arkki Türkiye’yi kurduk” dedi.
Finlandiya’nın başarısının sırrı ne?
Finlandiya’daki eğitimin başarısının altında yatan nedenlere de değinen Arkki Koordinatörü Aygül Çınar Sevim, “Finlandiya’daki eğitmenler orada bir tasarım eğitimi almak, geçmişlerinde bir tasarım disipliniyle mezun olmak zorundalar.
Eğitmenlik için hem sosyal bilim hem de fen bilimi mezuniyeti isteniyor. Bu sayede öğretmen kendi bireysel yolculuğunu tamamlamış ve bunu da öğrencilerine aktarmış oluyor. Niceliğe değil, niteliğe önem verilen bir eğitim sistemi olduğu için de performans endeksinden ziyade üretilen işe odaklanılıyor.
Oradaki ebeveynlerde anne çocukla, baba çocukla, aile çocukla özel olarak vakit geçirip atölyelere katılıyor ve bu onların hayatının bir parçası olmuş. Ve bugün eğitimdeki başarılarını birçok ülkeye taşımayı başarmışlar. Fakat şunu söyleyebilirim ki Finlandiya’nın en büyük avantajlarından biri butik olması. Ölçeğin farklılığı, öğrenci sayıları onları bugün örnek eğitime taşıyan en önemli etkenlerden biri” yorumunu yaptı.
Kendi dünyanı kabul ettirme sanatı
Temelde 4 yaştan 12 yaşa kadar her yıl iki farklı program olacak şekilde toplamda 30 modüllük bir müfredatla çeşitli atölyeler kurduklarının bilgisini veren TTV Yönetim Kurulu Üyesi Furkan Filiz, “Tasarım eylemi biraz aykırı bir eylem. Yani kişinin kendi dünyasında oluşturduğu şeyi başkalarının dünyasında kabul ettirme sanatı aslında.
Bu nedenle biz bu eylemi öğretirken, ortak beklentiler ve ortak hayaller üzerinden gidiyoruz. Ve bir öğrenci bunu ne kadar erken yaşta tecrübe ederse, ilerde mesleği ne olursa olsun her zaman daha iyisini ve daha niteliklisini üretmeye yöneliyor. Bizim amacımız da bunu edinmelerini sağlamak” diye ekledi.