Rusya Bilimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsü’nden araştırmacı Alexey Kovalev’e göre, düşman tarafından parçalanarak infaz edilmek, en aşağılayıcı ölüm biçimiydi. Bu yöntem, öldürülen kişilerin ruhlarının yeniden doğmasını engellemek için uygulanıyordu.
Kazılar, Bayanbulag olarak bilinen arkeolojik alanda, 104 M.Ö.’de Han İmparatorluğu tarafından inşa edilen bir kalede gerçekleştirildi. Bu kale, kuzeydeki Xiongnu saldırılarına karşı bir savunma hattı olarak kullanılmıştı. Ancak savaş sırasında Xiongnu kuvvetlerinin saldırısına uğradı ve burada bulunan Han askerleri vahşice öldürüldü.
Araştırmacılar, 17 kafatası ve birçok parçalanmış iskeletin bulunduğu çukurun ilk olarak kil madenciliği için kullanıldığını, ancak daha sonra toplu mezara dönüştürüldüğünü belirledi. Çoğu iskeletin kılıçla parçalandığı, kafaların ve uzuvların kesildiği tespit edildi. Hatta iki kişinin diz çökerek gömüldüğü ortaya çıktı.
Antik DNA analizleri, mezardaki 14 iskeletin genetik olarak modern Han ve Kuzey Çin halklarına daha yakın olduğunu gösterdi. Aynı zamanda stronsiyum izotop analizleri, bu askerlerin Bayanbulag’a başka bölgelerden geldiğini ve büyük ihtimalle bir savaşın doğrudan parçası olduklarını ortaya koydu.
SAVAŞ İKİ YÜZYIL BOYUNCA DEVAM ETTİ
Han-Xiongnu Savaşları, M.Ö. 133 - M.S. 89 yılları arasında iki yüzyıl boyunca devam etti. Xiongnu saldırılarına karşı Çinliler, kuzey bölgelerinde surlar inşa etti ve bu yapılar daha sonra Çin Seddi’ne dahil edildi. Ancak bu çalışma, ilk kez Han askerlerinin düşman tarafından öldürülüp daha sonra yoldaşları tarafından gömüldüğü bir mezarı detaylı olarak inceliyor.
Araştırmacılar, gömüldükten sonra bile askerlerin cesetlerinin bütünlüğünün korunmaya çalışıldığını vurguladı. Çin inancına göre, kişinin öbür dünyada huzur bulması için bedeni eksiksiz olmalıydı. Ancak bazı askerler tam olarak gömülemedi; bir kişinin başı kesilmişti ve bu başın asla bulunmadığı tespit edildi. Muhtemelen Xiongnu askerleri, Han savaşçılarının başlarını zafer kanıtı olarak götürmüştü.
Hong Kong Üniversitesi’nden biyoarkeolog Michael Rivera, bu araştırmanın tarihsel bağlamı genetik, arkeolojik ve izotop analizleriyle başarıyla birleştirdiğini belirtti. Mezarın içindeki askerlerin, Northeast Asya’nın farklı bölgelerinden gelen savaşçılar olduğunu ve Han ordusunun bir parçası olarak savaştıklarını vurguladı.